Osmanlı İmparatorluğu 19.yy.’da, iç güvenlik ile dış güvenlik meselelerinin sınırları bugüne göre daha belirginken (hiçbir zaman tam bir ayrıma tâbi olmamışlardır) içeride aşırı otonomlaşmış yapının toparlanması, yeniçeriliğin ilgası ve dolayısıyla ortaya çıkan güvenlik açığını gidermek için redif (yedek) ordusunun ve polis sisteminin kurulması zorunlulukları ile yüz yüze gelmişti.
Osmanlı merkezileşmesi, uzun süredir hüküm süren yerel sömürü düzeninin yeniden merkezileşmesi veya merkezden kontrol edilen eşraf meclisleri eliyle pay edilmesi gibi ekonomi-politik bir temele sahipti. Bu temelde atılan adımların kısa sürede ve doğrudan orduyu etkilediği, yanı sıra polisi inşa ettiğine, bu gelişmelerin hemen aynı yıllara yayıldığına vurgu yapmak istiyoruz. O yılların olaylarını detaylıca izah etmek yazının kapsamını bir hayli aşacaktır, özetlemeye çalışacağız.
1826 Yeniçeri tasfiyesini takip eden reorganizasyon sürecinde, ordudaki değişimlerin yanı sıra “yeni bir düzen metodu” olarak[1] polis teşkilâtı kuruldu. Bugünkü anlamından farklı olarak 1845’te polis, bir kamu görevlisinin adı değil yöntemin adıydı. Zaten tarihsel olarak şehir mânâsında “polis”, onu zapt etme yöntemi yani özel bir siyasal yönetim tekniği olarak “polis”e adını vermişti. O zaman polisten önce polis metodu yoktu, diyebiliriz. 1826’dan polis idaresinin fiilen kurulduğu 1881 yılına kadar Tanzimat’ın en krizli yıllarında güvenlik işi başkentte ve eyaletlerde ordu eliyle yürütülmüştü. Ancak Tanzimat düzeni ülke genelinde işini görüp yerini Abdülhamit idaresine bıraktıktan sonra, 1881’de, İstanbul’un askerî idaresinin yerini polis idaresi alabildi. Polis idaresi taşrada ise, 1834’te ordu için çıkarılan Redif Nizamnamesi’ni takip etti.[2] Yedekler, ordunun muvazzaf düzenine entegre, özellikle uzak eyaletlerdeki güvenlik açığını dolduran, uzun bir yaş aralığını içine alan, nüfusa yaygın bir grubu ifade ediyordu. Osmanlı’nın son yüzyılında, uzun savaşlarda da görevlendirildiler. Taşrada polisin ordu yerine görev almaya başlaması için 1884’ü beklemek gerekecekti. Emniyet Genel Müdürlüğü, uzun yıllar boyunca, İstanbul dışında yetkili olmuştur.
İstanbul (başkent) polis teşkilâtı, genel polis teşkilâtından ayrı olarak düzenlenmişti; devlet hafızasında ayrı bir “İstanbul Polisi”nin yeri vardır. Tarihsel seyirde 20.yy.’da İstanbul ve çevresinde inisiyatifin zaman zaman Jandarma’ya, zaman zaman polise geçtiği de olmuştur; yani bu iki kurumun bir çatı altında yer alması 2016 darbe girişiminden sonra yapılan düzenlemeden önce de görülür. İstanbul polis örgütü, Ankara vaziyete hâkim olduktan sonra ortadan kaldırılmıştır. Kasım 1922’de Ankara Hükûmetinin İstanbul’a girmesinden Ekim 1923’e kadar rejimin niteliği ve dolayısıyla ülkenin başkenti belirsiz kaldı. Neticede Ekim 1923’te önce Ankara başkent ilân edildi, iki hafta sonra bir “açıklama kanunu” ile rejimin niteliği belirlendi, Cumhuriyet ilân edildi.[3] Bu ara dönem ve hatta devamı İstanbul ile Ankara arasında ciddi bir gerilime sahne oldu. İstanbul Polis Teşkilâtı, bu gerilimli dönemde, İstanbul’daki tüm bakanlık ve devlet dairelerinin kapatıldığı Kasım 1922’den sonra dahi, Şubat 1923’e kadar varlığını sürdürebildi. Ankara kendisi için özel bir şehir polisi kurmadı veya kuramadı. Mustafa Kemal, İstanbul’a ancak düzen oturduktan sonra, 1927’de dönebildi.
Bu noktada bir ara teze ulaşmış sayılırız: Türkiye tarihinde polis, idarî ve iktisadî bir dönüşümün ürünüdür, İstanbul polisi uzun süre bir özel şehir polisidir, polis idaresinin gelişimi ordu idaresinin gelişimiyle iç içe geçmiştir.
Finans idaresinin İstanbul’a kaydırılması çalışmaları, mevcut iktidar ekibinin İstanbul kökenli olması, 2007’den itibaren orduda başlatılan tasfiyenin İstanbul Adliyesi merkezli yürütülmesi, yerel seçimlerde İstanbul’u alarak adı cumhurbaşkanlığı için konuşulmaya başlanılan Ekrem İmamoğlu’nun sistem içindeki gelişen rolü, buna karşın Ankara’da Mansur Yavaş ismi etrafında yaşanan öbekleşmeler, Yavaş’ın önündeki bariz dava engellerinin Ankara Adliyesi’nde hızla kaldırılması, İstanbul ve Ankara arasındaki gerilimin yeniden su yüzüne çıkmasının çeşitli görünümleri olarak ele alınabilir. Bu açıdan bakıldığında, önümüzdeki yıllarda hangi kliğin cumhurbaşkanlığını alacağı, ülkenin fiilî yönetim merkezinin neresi olacağıyla ve uluslararası sistemle ilişkilerin seyriyle yakından ilgilidir.
Bu noktada, 2007 ve 2016 dönüm noktaları sonrasında Türkiye’de polis ve jandarmanın aldığı yeni seyri, polisin ABD’deki seyriyle birlikte ele almakta fayda vardır.
–devam edecek–
Onur Şahinkaya
25 Ağustos 2024
Dipnotlar:
[1] Polis Nizamnamesi’ndeki tanımıyla, “Polis tabir olunur usul-u cedide-i zaptiye.”
[2] Osmanlı yedek düzeninin, İsrail olağanüstü hâl rejiminin oluşumuna tarihsel etkisi bakımından Bkz. Onur Şahinkaya, “İsrailli ‘Siviller’, Filistinli ‘Teröristler’”, 8 Ekim 2023, Sosyalizm.
[3] Daha detaylı açıklama için Bkz. Onur Şahinkaya, “Cumhuriyet”, 3 Kasım 2023, Sosyalizm.